Comments: 36
getcarter [2008-01-25 09:42:00 +0000 UTC]
great shot, nice to meet you!
👍: 0 ⏩: 1
benherkes In reply to getcarter [2008-01-25 10:32:32 +0000 UTC]
Nice to meet you Chris..
👍: 0 ⏩: 0
benherkes In reply to xxxPoseidoNxxx [2007-08-21 20:18:31 +0000 UTC]
"Bu muydu hayat? Peki öyleyse, bir daha!"
Nietzsche
👍: 0 ⏩: 0
benherkes In reply to selfregion [2007-08-07 11:36:19 +0000 UTC]
Güzel bakıldı. Ondandır.
👍: 0 ⏩: 0
benherkes In reply to aglayan-agac [2007-08-06 23:24:04 +0000 UTC]
Zamanı gelmiştir.. Yoksa gücüm yetmezdi..
👍: 0 ⏩: 1
aglayan-agac In reply to aglayan-agac [2007-08-06 14:54:35 +0000 UTC]
tekrar baktım, "darbeli" yi de eklemem lazım.
👍: 0 ⏩: 0
debianarwen [2007-08-05 20:30:40 +0000 UTC]
ne tuhaf ki "kanat" deyince aklıma nedense kopabilecek olan geliyor. belki de çoğu insanın aklına uçmak gelir ilkin bilmiyorum.
bu ilk aklıma gelenden hareketle gölge olan mı, gerçek olan mı ilk kopabilecekler arasında bunu gerçekten merak ediyorum. yoksa hiç biri mi?
ama uçmakla kopmak neredeyse aynı anlama geliyor. kelimeleri bir köşeye bırakır da düşünürsek yine aynı kapıya çıkıyoruz sanırım.
gerçek elinle dokunursan sanırım içinde ürkütücülük dozu fazla olan olur...
gölge olanla dokunursan, eminim yine de insan gerçek olanı da özler....
başka bir seçeneğimiz yok mu?
👍: 0 ⏩: 1
debianarwen In reply to benherkes [2007-08-05 22:50:14 +0000 UTC]
iyi bak işte bu.. neyseki bu "ters çevirmeden" ucuz kurtuldum..
ama şaka bir yana bu bir ters çevirme değildi. akla daha doğrusu akıldan da önce hissedilene ilk düşen buydu... ve daha da açığı yaşanmışlıklar, yaşanmakta olanlar konuştu desem daha doğru olacak...
kopma incinmenin yüzdelik dilime vurulan ölçüsü değilsede, incinme içinde kopmayı da barındıyor ama değli mi? yani incinmeye içerili olan bir yönüyle de kopma sanırım...
ama gerçek olan hiç incinmiyor, incinen hep gölgeler.. gerçek; algımızda hiç de öyle kolay kolay anlayamayacağımız, hatta çoğu zaman hissetmediğimiz ve hakim olamadığımız o tuhaf yolculukta adeta tecavüz edilmişcesine çıkıyor karşımıza.... gölge ne yapsın diyecek oluyorum ama, gölge de gerçeğin görünmeyen öbür yüzüyse, ona da suç buluyorum bu sefer. diyorum ki, "yahuu nasıl bir ilişki kuruyorsun gerçekle"... bu acı mı bilmiyorum, ama gerçek bu...
gölge anlayışlarımızın bir yönüyle farklı oluduğunu hissediyorum ama, söylermisin gerçek gölge olmadan neye yarar!!! biliyorum ne düşündüğünü... buna sığınıyorum.....
benim için gölge hissedendir. inat edendir. dur, başlarım senin nesnel gerçekliğine diyendir.... ve daha da ötesi başlarım "sana" [yani kendime] diyendir.....................
.....
...
..
.
evet evet evet haklısın...
kesinlikle haklısın,
gölge elinle dokunursan ürkütücülük dozu daha ağır olur... gerçeklerin yalan söyleyebileceği birgün karşımıza çıkacak. hatta çıkmıştır belki kimi hayatlar için.. ama gölgeler... asla.. onlar yalan nedir bilmez.
"teslim olan ve yönlendiren" kesinlikle... bu inanılmaz bir keskinliktir aslında.
ve hayır, "ya o ya bu", "hem hem de" olmazsa saçma sapan birşey olur. ve tabiki tersi de doğrudur [vice varsa]
zaten aslında en büyük erdem de "hem hem de"yi ve "ya o ya bu"yu nerede nasıl kullanacağını bilmek değil midir? daha doğrusu ikisini iç içe kullanabilmek değil midir? ne geldiyse başımıza, tek başına bunlardan birini kullanarak, aralarındaki bağı görmeyerek gelmedi mi zaten? neyse.....
bak üzüldüm şimdi "hem hem de"yi sevmesin sen deyince... ama haklısın dışardan bakıldığında öyle görünüyor.. bunun içerisinden geçilmekten olan süreçte nedenleri var desem anlayacağını sanıyorum... ama tabii anlatım, hele ki haklı olunan konuda, değişmeli.
ve bir tüyo...
bügünlerde "büyük anlatımları" daha farklı nasıl anlatabilirizi çokça düşünüyorum. bir sorun var orda. dahası farklılaşması gereken birşey.....
ve tam da bu konuda senin kapını çalmanın çok da yerinde olabileceğini hissediyorum...
tık tık tık..
içerde birisi var biliyorum......
inadım inat, bir barkak su....
..........................................................
👍: 0 ⏩: 1
benherkes In reply to debianarwen [2007-08-06 19:13:30 +0000 UTC]
Büyük tutkularla ilgili söylediklerine katılıyorum. Bende saygı uyandıran şey ancak tutkudur. Ama büyük tutkular da ince ayaklar üzerinde yükselir. Benim işim hep o ince ayaklarla. Bu yüzden onları kaynaklarına kadar izlemeye çalışıyorum. Küçültmeden ama yeni tanımlarla. Etrafında dolanarak. Bazen susup mırıldanarak. Sanırım ben içe işlyen sesin ancak mırıltı olabileceğini düşünüyorum. Duyurabilecek kadar yaklaşı p sesine ninnilerin, masalların yumuşaklığını katı p -ama ne gizli bir acımasızlığı vardır onların- mırıl mırıl anlatmak gerektiğine. En azından benim böyle yapmam gerektiğine. Tanımlar eskidi. Çağ, en kutsal tanımları bile piyasa değeri haline getirdi. Biliyorsun. Mutluluk, sevgi taksitle alınabilecek araba ya da yüzük diline çevrildi. Bak bunu biliyorum. Ama böyle söylemek yetmiyor bana. Çünkü bu, çağın dili zaten. Dilimi onun önüne serdiğim an onu alı p kendinin yapıyor ve bana geri sunuyor. Tanıdığımda dehşete düşüyorum. Benim dilimi bana satıyor allayı p pullayı p. Öyleyse diyorum yeni bir dil kurarım ben de. Yani eski olana dokunan, dile düşemeyecek kadar kadim bir görkeme sahip olan.. İşte benim tutkum
Odruları ayağa kaldıran tutku karşısında hayranlık duyabilirim. Yüreğim boğazıma çıkar. Ama onu bile bu dile çevirmeye çalışırım ben. Çünkü bu dil, sana bana değil, Adem'den bu yana insana dokunacaktır. Ancak bir ağaç kadar nefes hakkı olan, onun kadar bu dünyaya ait olan insana. Kullanmaktan çok korktuğum o kelime.. Boyumu aşan ama hep işte bu dediğim o kelime.. YABANCILAŞMA. Nesneyle, duyguyla hatta akılla bağımızın kopuşunu görü p de nasıl onu o unuttuğumuz dile çevirmeye çalışmam? En değer verdiğim kavramların bir ç ö p haline dönüştürülü p önüme atıldığını gördükçe, cesetlerinin etrafında dilimi döndürü p onları diriltmeye, eski tanıdık hallerine döndürmeye, nefes aldırmaya nasıl çalışmam?
Şimdi bir ara İnsan en temeline dokununca kolları ağrıyor tabii. Biraz dinlenmeli. Suyum var mı demiştin
👍: 0 ⏩: 1
debianarwen In reply to benherkes [2007-08-06 20:11:56 +0000 UTC]
torosların en doruklarından aşırdığım, ve özenle koruduğum, günü gelsin diye en serinlerde sakladığım yarım bardak suyum var, senin olsun.... öbür yarısını ben içmiştim..
ve sen dinlenirken ben kulağına mırıldanayım serin ninnileri o halde....
👍: 0 ⏩: 1
benherkes In reply to debianarwen [2007-08-06 20:25:38 +0000 UTC]
Kıymetli armağan... İçilmez. Sade koklanır.
👍: 0 ⏩: 1
debianarwen In reply to benherkes [2007-08-06 21:43:18 +0000 UTC]
ben kokladım yeterince, sen iç lütfen....
👍: 0 ⏩: 0
debianarwen In reply to benherkes [2007-08-06 12:41:24 +0000 UTC]
"... gerçek, bir biçimde elbette, hep gözümüzün önünde, " evet ama, öyle durumlar olabiliyor ki, bu somutluk durumu, bu göz önünde olma durumu bazen bizleri inanılmaz mesafeli kılıyor gerçeğe. ki mesela bazen gerçek tüm ağırlığıyla öyle bir abanıyor ki üzerimize, bundan korkulması, adımın geri atılmasında eleştirilecek hiç bir şey yok. bende işte biraz böyle. o korku anlarında, başkasının adımını geri atması benim kendimle hesaplaşma "an"larımı başlatıyor. kendi gölgelerim başka yakın gölgelere o kadar bağlantılı ki.. işte bunu da benim anlatmam zor... çok zor..
gerçek gerçektir ama, gölgenin gerçekle kurduğu ilişki biçimi ne yazık ki "gerçeği" de belirliyor. ama tırnak içinde bir gerçeği. bu ilişki biçimini ve gölgeleri sorguluyorum olumlu anlamıyla. onların varoluş biçimleri önemli. soluk alIp verme biçimleri... ama ne tuhaf ki, gölgeyi ya da gölgeleri sorguladığında insan gerçekleri birer alet haline getirme sorunuyla karşılayışıyor ki, bu da bence asıl cehhennemdir.. tehlikeli bu işte. ya sen onu ya o seni alet haline getirecek. ve eğer ben alet haline gelmişsem gölgelerim benden daha da acizleşiyor... gölgeler beni mahfediyor, içten içe.. sinsice. gerçeklerle oynanmaz. eğer onlarla boğuşuyorsan sağlam bir zırha ihtiyacın var. o zırh da değiştirme tutkusundan başka birşey değil. o zırh her gün yeniden üretmiyorsa kendini inceliyor, inceldiği yerde de gerçekler seni metalaştırmış demektir.. gerçeksiz olmaz ama gerçeklerin de panzehiri tutkulardır bence... büyük tutkular.. öyle küçük falan da değil.. "ya ya da" var işte burda... bu kadar keskin... bunları seni karşıma alarak söylemiyorum, aslında kendimle konuşuyorum farkettin mi?
hıh işte tam da burda gölgeler en büyük düşmanım benim, ama aynı zamanda da candostlarım.. eğer içinde herhangi düşmanımı barındırmıyorsa herhangi bir gölge yanaşmak aklıma bile gelmiyor. yanaşıyorsam orda tutku kümeleri ve o tutkulara saldırmaya hazır düşmanlar vardır. o masallara dalıyorum yani. bir masal kahramanı olmak değil derdim, ama masallar kahramanları gereksinir, ve ne yazık ki elinde kılıç olan kahramanları...
"büyük tutkular" dedim, sen şimdi muhtemelen "benim büyük tutkularla işim olmaz" diyebilirsin, açıklayayım.
işte senin bahsettiğin o kağıdın iki yüzünün kesişme "an"ları sen istesen de istemesen de büyük tutkuları duyumsatıyor. onları özlettiriyor. kaçınılmaz kılıyor ki, bence bunu en iyi sen hissedebilirsin... muhteşemdir değil mi o "an"lar...
anlıyorsun biliyorum ne demek istediğimi...
yok yok.. anladım ki, "gölgeler ve gerçekler" aşağı-yukarı aynı anlama geliyor bizim için. farkettin mi bilmiyorum. son yorumunu yazarken farketmiş olabileceğini sanıyorum...
senin de o kapının önünde yattığını bildiğim için diyorum zaten bir bardak su diye... tamam belki vereceğin bardak dolu olmaz, ama dolu olmasın zaten.. bak yarım bardak de bende var.
kapının önünde dolanıyordum ama şimdi geldim... göreceğini değil ama hissedeceğini biliyorum...
ve....
"büyük anlatı"ların yenidenleşmesinden ben koskaca bir ordunun çooook başka bir zihniyetle ayağa kaldırılmasını anlıyorum. bunun peşindeyim yani...
ama bu büyük orduyu ayağa kaldıracak özne olmayan öznelere ihtiyaç var. ben komutan değilim diyecek olanlara.. hayal etmekten başka bir işi olmayanlara yani... ve o "büyük anlatı" ki bir masal... belkide bu güne kadar birikmiş tüm iç yakan ve geleceği gösteren masalların bileşkesi.. belki bir söz. belki de sözler bütünü... bir bakış, bir dokunuş... ilk bakışta ürpertecek olan ama ne yazık ki! ama ayrışmış, ve giderek daha fazla ayrışmaya başlayan, ve ortada amaçsızca dolşan gölgeleri sarsacak olana adım...
"eşitlik" ve "özgürlük" insanların kafasında çoktan çürütüldü. mutluluk da öyle.. çürüyen şey üzerinden ayağa kaldırma olmaz. "büyük anlatı" o çürüyenleri anlatmamalı.. çürüyenin içinde filizleneni anlatmalı. onları metaforlaşmalı işte. hepimizi kahreden ve olmayan güç orada saklı. harekete geçirmeyi bir "an" durumu olarak algılamıyorum. ilişkiler biçimi sorunudur bu. hııh işte o zaman o büyük anlatı, kurulacak yeni ilişki biçimlerinde saklı...
sustum.. taş gibi....
👍: 0 ⏩: 0