HOME | DD

little-susu — masal.
Published: 2007-06-01 23:36:50 +0000 UTC; Views: 618; Favourites: 2; Downloads: 4
Redirect to original
Description Sonu olmayan evrenin, sonlu bir sistemi olan güneş sisteminde, dünya adında minik bir gezegen varmış. Evrenin sonsuzluğu göz önüne alındığında belki de yok sayılabilecek kadar küçük olmasına rağmen, kendi içinde kocaman bir yermiş bu dünya. Her insan kendince önemli, her hayat değerli, her an paha biçilmezmiş.

İşte bu dışarıdan küçük, ama kendi içinde kocaman olan dünyada birçok canlı çeşidi yaşamasına rağmen, esas hakimi -o zaman için- insan denen varlıklarmış. Kendilerini yaratana -insandan insana, toplumdan topluma, topraktan toprağa değişen- bir isimle hitap ederlermiş.

Mesela biz axt10-a diyelim ona. axt10-a insanları yaratırken önce bedenlerini ortaya çıkarır daha sonra onlara -o an içinden geldiği şekliyle- bir hayat hikayesi yazarmış. Onları annelerinin karnına yerleştirmeden biraz önce ise avuçlarına birşey bırakırmış. Bu, o insanların masalıymış.

Evet, bir masal ile gönderirmiş axt10-a insanları annelerinin karnına. Tabi gönderirken onları annelerinin karnına girecek şekilde minicik yapıp da yollarmış, annesiyle birlikte, gezegeninin şartlarına göre tekrar şekillensin, eğer onu yaratırken bir yanlış yaptıysa evren onu düzeltsin diye. axt10-a hatasız olduğunu düşünecek kadar egoist değilmiş, zaten masalları da bu yüzden ellerine tutuştururmuş yarattıklarının, eğer onlara verdiği hayatta bir yanlış yaptıysa masallarla telafi olunsun diye.

Ne yazık ki evrenin hiçbir yerinde tamamen sağlanamadığı gibi, dünyada da adalet her zaman yerini bulmazmış. Bazı insanlar çok mutlu bir hayata sahip olurken, bazıları haketmedikleri halde mutsuzluğa gömülürlermiş.

Ama en önemlisi, masalını yaşayabilenlermiş. Çok çok nadir görülürmüş bu. Evet, dediğim gibi mutlu bir yaşam süren insanlar varmış elbet, ama bu onlara yazılan hayattan dolayıymış. Masalını yaşayabilenler çok farklıymış. Yaşanmadıkça asla tam olarak anlaşılamayacak birşeymiş, ama asırlardır o kadar anlatılagelmiş ki, koca evrende herkes bilir, herkes anlatır olmuş. Kulaktan dolma olsa da ben de size bu masal denen şeyi anlatmaya çalışacağım şimdi.

Bu masal denen şeyin en büyük özelliği, insanın hayatına sürprizle girmesiymiş. Zaten başta anlayamazmış insan, bir süre şaşkınlığını yaşarmış. Ne olduğunu anlayana kadar boş boş dolanır, düşünür, anlam vermeye çalışırmış.

Asıl olay masalı idrak ettikten sonra başlarmış. İnsan denen varlığın, gezegeninde sahip olduğu tüm zamanların toplamında bile o masal yaşanırkenki kadar güzel his yaşanamazmış. Her şey, ama her şey harika olurmuş. Masalından başka şey yaşayamaz hale gelirmiş insan. Masalını düşünürken mutluluktan gözleri dolarmış. Her hücresinde masalının mucizesini yaşarmış. Ayakları yerden kesilme lafı buradan gelirmiş zaten, masalını yaşayanlar sanki yerçekiminin etkisinden çıkar, yeryüzünde süzülürlermiş yüzlerinde mayışık bir gülümsemeyle. Hayat dedikleri, insanın dünya üzerinde sahip olduğu zamanların toplamı, her zamankinden anlamlı gelirmiş. Kötü düşünceler, anılar, durumlar karanlığa gömülür, tüm güzellikler masalıyla aydınlanırmış insanın.

İnsanda varolduğu söylenen 5 duyu tamamen değişirmiş. Gözleri sadece masalını görür, kulakları sadece masalını duyar, teni sadece masalını hisseder, sadece masalının tadını alır, sadece masalının kokusunu bilirmiş insan. Diğer görüntülerin, kokuların, tatların, hislerin, seslerin hiçbir anlamı kalmazmış.

Masalı yanındayken hiç bırakamazmış onu. Masalı hayatın gereklerini yerine getirirken insan pıtı pıtı onun peşinden dolaşırmış. Masalı hep tenine değsin istermiş. Bir an olsun yanından ayrılsa, hemencecik özlermiş. Abartı değilmiş, masalını bir kez tadan insan bir daha onsuz yapamazmış. Uykusunu bile masalı olmadan uyuyamazmış. Uyuyabilmek için masalını teninde hissetmeli, kokusunu içine çekebilmeliymiş.

Ama masal da dünyaya ait birşey olduğundan elbette onun da yapması gerekenler varmış. Bu nedenle insan, zaman zaman masalından ayrı kalmak zorunda olabilirmiş. İşte o zamanlar, insanın en zor zamanları olurmuş. Masalını o kadar kendiyle özdeşleştirir, onunla o kadar "1" olurmuş ki, o yanında değilken eksilirmiş. Özleminden ne yapacağını şaşırırmış. Hayat eskisinden kat be kat zor olurmuş. Başta masalının görsel hatırlatıcılarına bakarak avunmaya çalışırmış insan, masalının tenine değen, kendine kalmış şeyleri koklar, onlarla uyurmuş. Sonrası ise hem iyi hem de kötüymüş.. Masalı yanındaymışçasına yaşamaya başlarmış insan. Onu yanında hayal eder, güzel anlarda kendi kendine gülümsermiş masalına gülümsermişçesine. Dedim ya, hem iyi hem kötüymüş; iyiymiş çünkü masalını hiç unutmaz, ondan kopmazmış; kötüymüş çünkü bir süre sonra onu gerçekten yanında zannedermiş. Ve masalına kavuşamadıkça yavaş yavaş erirmiş.

İşte buymuş asırlardır anlatılagelen "masal" efsanesi. Bir canlının hissedebileceği en harika şeymiş yeryüzünde. En güzeli ise masalların bir kere başladı mı bitmemesyimiş. Her varlık gibi zaman aşımına uğrayabilirler, değişim içine girebilirler, gel-gitler yaşayabilirlermiş. Ama hiç tükenmezlermiş.

İnsan -tabi bir masala sahip olabilmiş, bir masal yaşayabilmişse eğer- onu asla tamamen kaybetmez, sonsuza dek içinde yaşatırmış. Çünkü bir insan hayatında sadece ama sadece tek bir masal yaşayabilirmiş.



bir varmış..
..hep varmış.
Related content
Comments: 0